Ana içeriğe atla

Savaş ve Barış II

İlk cildinde ağır basan Rus ailelerinin hayatı ve çevrelerinde gelişen olaylardan farklı olarak, Savaş ve Barış'ın ikinci cildinde ilk ciltte yer alan tüm ailevi ve siyasi olayların sonuçlarını okursunuz. Tüm aile bireyleri, savaş öncesi ve sonrasında, yaptıkları seçimlerin, aldıkları kararların ve attıkları adımların sonuçlarıyla karşı karşıya kalacaktır.


Gözünüzün önünde yaşanıyormuş izlenimi veren Austerlitz Savaşı'nın kaybedilmesinin ardından Fransız Ordusu Rusya içinde ilerleyerek Moskova'ya ulaşır. Şehrin işgaline hiçbir zaman ihtimal vermeyen Moskova sakinleri şehirden kaçarlar. Ancak Bonaparte komutasındaki ordunun Moskova'yı işgali, kendi sonunu hazırlayacaktır.

Kitapta Tolstoy tarih yazarlığı üzerine görüşlerini paylaşır, 1812 olaylarının sebeplerini eleştirdiği tüm tarihsel yaklaşımlarla birlikte açıklar. Bu yönüyle ikinci cilt önemli bir kaynak teşkil eder. Yazar, adı geçen savaşların ardından on yıllar sonra yayınlanan kitapları derinlemesine okumuştur ki Rus ve Fransız tarihçilerin yaklaşımlarını sebep sonuçlarıyla ele alır.

Tolstoy, ulusların başına gelen felaketlerin veya ilerlemelerin belirli liderler, savaş kayıpları ya da zaferleri üzerinden açıklanmasına karşı çıkar, tarihte meydana gelen olayların aslında on yıl, yirmi yıl, elli yıl, yüz yıl kadar gerilere dayanan olaylarla şekillendiğini, temellerinin atıldığını savunur. Bu sebeple bu yöneticiler, talihin uluslarına on yıllar boyunca sessizce hazırladığı olayların meydana gelmesinde, kendilerine düşen rolleri oynamak zorundadırlar ve bundan farklı bir şey de yapmazlar. Bireyler de, en önemsizinden en yüksek rütbeli olanlara kadar hem kendi tekamül yollarında ilerler, ve mutlaka, ölüm olsun, sevda olsun, huzur olsun, bir sonuca ulaşırlar. Tıpkı bir enstrümanı sesler güruhu içinde izlemek gibi. Kimi enstrümanlar sırası gelir susar, kimilerine sıra gelir ve en yüksek perdeye yükselirler. Kimileri sadece bazı seslerin daha belirgin duyulmasında rol oynarlar. Sevdiği kadının, ölüm döşeğindeki eski nişanlısıyla aynı konvoyda olduğundan habersiz, yaklaşan Fransız ordusundan ailesiyle kaçışı sırasında geride kalan Piyotr Bezuxov'un Bonaparte'ı öldürmeye karar vererek Moskova'da kalması, ceketindeki hançerle yanan kentin sokaklarına dalması, bir yangından küçük bir kız çocuğunu kurtardığı sırada tutuklanması ve esir düşmesi; kışın bastırmasıyla Paris'e dönmeye çalışan Fransız Büyük Ordusu ile beraber sürüklenmesi, sonunda esaretten kurtulması... Bu hayat hikâyelerini takip ettiğinizde Tolstoy'un ileri sürdüğü gibi, savaş veya barış gibi önemli olayların şekillenişinin, büyük insanların değil, küçük insanların seçimleri ve bireysel isteklerine bağlı olduğunu, ancak tarihin bunları asla yazmadığı ortaya çıkar. Bu yapıt, bu tezin çok yönlü bir savunmasıdır.


Savaş ve Barış, Cilt II
Lev Tolstoy
çev. Leyla Soykut, iki sonsöz hariç 825 sayfa
İletişim Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze