Ana içeriğe atla

Savaş ve Barış I

Savaş ve Barış, okunacak satır sayısıyla ilgili bir fikir veren hacmine karşılık, içeriğiyle daha çok şey vaat ediyor insana. Anlattığı döneme ait politik savaş ve barış durumlarına ek olarak, insanların çevrelerinde, sosyal ilişkilerinde, ailelerinde ve kendi içlerindeki savaşları ve barışları da gözler önüne seriyor, bunu Rus folklorüne dair çok belirgin temalar içerisinde yapıyor.

Frnasız İmparatoru Napolyon ile devam eden savaşlar sırasında Rus toplumunun farklı tabakalarından beş farklı ailenin yaşadığı maddi ve manevi olaylar, bu ailelerin birbirleriyle, hatta bazı fertlerinin Rus Çarına dek uzanan ilişkileri, yıllar içindeki değişimlerini 880 sayfa içinde ilerleken izliyorsunuz.

"Savaş ve Barış beş asil ailenin - Bezuxovlar, Bolkonskiler, Rostovlar, Kuraginlər ve Drubetskoy ailelerinin temsilcilerinin 1805 - 1813 - yılları arasındaki yaşam ve yaşamlarından, ilişkilerinden, 1812 - yılında Napolyon'un Rusya'ya saldırısından ve bu olayın Rusya ve asillerinin yaşamına etkisinden bahseder.
Tolstoy Savaş ve Barış romanında önemli tarihi olayların yaşandığı dönemi tarif etmek için ciddi tarihi araştırmalar yapmış ve dönemin gerçeklerini öğrenmeye çalışmıştır. Aynı zamanda, birçok tarihi romanları inceleyerek yazılma stilleri hakkında bilgi toplamıştır. Kırım Savaşı gazisi olan Tolstoy Savaş ve Barış romanında standart tarihe, özellikle standart harp tarihine çok eleştirel yaklaştı. Tolstoy Napolyon Savaşları hakkında hem Fransız, hem de Rus dilinde yazılmış tüm tarihi araştırma eserlerini okumuş ve edindiği bilgileri romanda kullanmıştır. 

Eleştirel yaklaşım, yapı ve düşünce olarak birbirlerinden farklı olan ailelerin fertleri üzerinden geliştirilir. Öncelikle Rus asillerinin, Fransa ile savaş devam ederken, Napolyon tüm toplantılarda yerden yere vurulurken, Fransızca konuşmanın bir asalet sayılması gibi çelişkilere yer verir. Ailelerde öncelikle, savaş öncesindeki duygudurumları görürüz - kimi anneler oğullarını orduda yüksek emrtebelere getirmek için Çar'ın kapısını aşındırırken, kimi oğullar çocukluk aşklarına dönüşte evlenmek üzere sözler vermektedir.

Daha sonra için için kaynayan süvari birliklerinin içine sürükler bizi Tolstoy. Farklı birlik ve görevlerdeki bu oğulların savaşa, erkekliğe, vatanseverliğe ve ordu içindeki aksaklık, yozlaşmalara dikketimizi çeker. Sıcak savaşın başlamasıyla birlikte komutanların aldığı yanlış kararlar, karşı tarafın zekice saldırı planları gibi, belki sadece tablolardan gördüğümüz Austerlitz Savaşı sahneleri gözümüzün önünde bir sinemadaymışçasına gerçekleşir. Burada kahramanlık, kendini feda etmek, komutanlara ya da devlet başkanına olan bağlılık gibi düşünceler sarar bizleri, geri planda orduların işgal ettiği ya da konakladığı Rus köylerindeki sefalet içinde kalan halk bize eşlik eder. Savaş meydanında huzur bulan, tüm toplumsal, ailevi dertlerinden sıryılan, buraya sadece bu amaçla gelen kişilerin gözü kapalı bağlılıklarını, inançlarını okursunuz.

Uğranan bozgunla birlikte imzalanan ateşkes, Fransız askerlerinin Rus topraklarında ilerlemesi, savaştan yaralanarak kurtulan ya da terfi eden roman kişilerinin gözünden imzalanan barışa bakış açısı, binlerce insanın öldüğü bu savaşı sorgulama, ordudan aile yanına dönüş gibi süreçlere tanık oluruz. Barış, meydanda gerçekleşen savaşa göre daha karmaşıktır ve hemen huzur getirmeyecektir. Aynı şekilde hayat, oğullarını bekleyen aileleri de aynı noktada bırakmayacak, anneler, babalar, kardeşler ve sevgililer farklı farklı sınavlar yaşayacaklardır.

Birinci cildi okurken Tolstoy'un oluşturduğu temaların aslında ne kadar Rus yaşamıyla yoğrulduğunu, ele alınan ve vurgulanmak istenen her düşüncenin nasıl zekice işlenmiş sahnelerde kurgulandığını farketmemek elde değil. Örneğin ilk bölümde savaş öncesi asillerin ev toplantılarında herkesin Fransızca konuşma becerisine göre saygı gördüğü, aynı Fransızcayla Fransa Savaşı'nın övüldüğü, Napolyon'un mahvının dilendiği asillerin arasında, Avrupa'dan yeni dönen ve kendini olduğu gibi ifade ettiği için kaçık olduğu düşünülen, o salonlarda yapmacık olmayan tek kişi olan Pierre'nin nasıl hor görüldüğü, daha sonra babasının sadece kendine bıraktığı inanılmaz mirasa konmasıyla başlayan toplumdaki müthiş yer değişimi oldukça çarpıcıdır; benzer olaylarla yükselen pek çok Rus insanının aksine, kendi özüyle ilgili arayışlarına devam ederken çıktığı içsel yolculukta ona eşilk edersiniz. Bu dönem, Pierre Bezuxov, onun aile dostlarının kızı Natalia Rostova, savaş öncesi sevdiği Boris Drubetskoy'un ve savaş sonrası nişanlandığı Andrey Bolkonski'nin kendi yolculukları, gelişim, kayıp ve düşüşleri etrafında şekillenir. İlk cildin sonunda, yazarın anlatacaklarının bitmediği son satırlardaki felâket ve umut birlikteliğinden belli olur.


Savaş ve Barış, Cilt I
Lev Tolstoy
çev. Leyla Soykut
İletişim Yayınları, 880 sayfa


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze